24 Mayıs 2014 Cumartesi

Manisa'nın El Sanatları

Manisa'nın El Sanatları

Manisa tarihte önemli medeniyetlere ev sahipliği yapmış güzide şehirlerden biridir. Bu sebeple birçok kültürel zenginliği içinde barındırmaktadır. Bugün Manisa'nın sahip çıktığı el sanatlarından bahsedeceğim.

Manisa’da başta halıcılık olmak üzere, halen sürdürülen el sanatları mevcuttur.Yörede halı, kilim, cicim, sili ve çarpana gibi dokumacılık türleri ile güveç yapımı, ahşap at arabası yapımı, keçecilik, semercilik, bakırcılık gibi el sanatları hala varlığını sürdürmektedir.

19. yüzyılda batı ülkelerinde bu halılara talebin artması, halı ticareti ile uğraşan şirket ve tüccarların seri üretime yönelik ve Avrupai zevke uygun siparişler vermesi, Türklere özgü çift düğüm tekniğinin ve doğal boyaların terk edilmesine  yol açmış, kısaca ticari kaygılarla kalite düşürülerek, yöre halıcılığında yozlaşma meydana gelmiştir. Bu durum, ilgili kurum ve kuruluşların üniversitelerle işbirliği yaparak yıllar süren çalışmaları sonucunda, yöre halıcılığında geleneksel özelliklere dönüş sağlanana kadar da devam etmiştir.

Halılar, Gördes, Kula, Demirci ve Yunt Dağı Halıları şeklinde, dokundukları yörenin adıyla anılmaktadır. Ayrıca Yunt Dağı, Kula, Sarıgöl ve Selendi Köylerinde kilim dokumacılığı, Akhisar’da keçecilik ve fonksiyonel ya da dekoratif amaçlı minyatür yaylı at arabası ve kağnı üretimi, Salihli Gökeyüp Kasabası’nda güveç yapımı, Kula’da bakırcılık yörede görülen diğer önemli el sanatlarıdır.



Gördes Halıları 
Taban halılarından ziyade seccadeleriyle ünlü olan Gördes, 17. ve 18. yüzyılda Batı Anadolu’nun önemli bir halıcılık merkezidir. Batı ülkelerinde, Gördes adı seccade anlamında kullanılacak, Türklere özgü “çift düğüm” denilen dokuma tekniği, “Gördes Düğümü” adıyla anılacak kadar ün yapmıştır.

Ülkemizde 19. yüzyılda kurulmaya başlanan İstanbul, Bursa, Bandırma, Hereke ve Kayseri gibi halıcılık merkezlerinde Gördes seccadeleri, desenlerinde çeşitli yöresel değişiklikler ve ilaveler yapılmak suretiyle örnek olarak kullanılmıştır.

Atkısı, çözgüsü yün olarak çift düğüm tekniğiyle dokunan, klasik Gördes seccadelerinde hakim renkler koyu kırmızı, mavi, deve tüyü ve kremdir. En belirgin özelliklerinden biri de basamaklı ters “V” ya da at nalı şeklindeki mihraplarıdır.


Gördes seccadelerine desen veya bordürlerine göre değişik adlar verilmiştir. Çiçek motiflerinden meydana gelen kırmızı renkli iri rozetlerin elmaya benzemeleri nedeniyle, bu motiflerin kullanıldığı tip Elmalı Gördes, şematikleşmiş testere dişli yaprak motiflerinin bulunduğu tip Taraklı Gördes, Sütunlu Gördes ve zemininde minik çiçekli motiflerin bulunduğu tip Sinekli Gördes gibi isimlerle anılır. Sinekli Gördes genellikle kız çeyizi için dokunduğundan Kız Gördes adıyla anılmaktadır. 

Resim 1: Gördes Halısı
Kaynak: http://salihliziraatodasi.org.tr/ (24.05.2014)

Kula Halıları ve Battaniyeleri

Türk Düğümü ya da Gördes Düğümü adı verilen teknikle dokunan Kula halıları genellikle seccade tarzındadır. Ana renk sarı ve mavinin tonlarıdır. Sade üçgen formlardan oluşan mihrap, kendisini taşır durumdaki çiçek buketleri ve sarmaşık dallarından oluşmuştur.

Mihrap içi boş ya da çiçeklerle bezeli, köşeler ise minik bitki-çiçek motifleriyle doludur. Bazılarında mihraptan zemine doğru sarkan kandil ya da hayat ağacı şeklinde çiçek demetleri görülür. Dokunan halının modeline göre stilize bitki, çiçek ve hayvan motiflerinden oluşan geniş bordürler ya da küçük çiçek motifleriyle süslü açık ve koyu zeminli 7 veya 9 ince şeridin ardışık sıralanmasıyla oluşan çubuklu bordürler kullanılmıştır. Kula halıları da desenlerine göre Çubuklu Kula, Manzaralı Kula, Kömürcü Kula gibi isimlerle anılmaktadır.

Resim 2: Kula Halısı
Kaynak: http://www.kulapazari.com/ (24.05.2014)

Aynı zamanda, Kula'nın battaniyeleri de çok meşhurdur. Kula ilçesinde dokuma sanayinin gelişimi incelendiğinde bu meslek dalının halıcılık ile başladığı söylenebilinir. Kula dokumacılığı, Kula Mensucat fabrikalarında çalışan Kulalıların bir kısmının İzmir’e göçmesi, bir kısmınında Kula’da kalıp, kendi çapları oranında bu mesleği devam ettirmesi sonucu irili ufaklı birçok atölye ortaya çıkmıştır. Kula’da bugün dokumacılık babadan oğula geçen bir meslek dalı haline gelmiştir. Günümüzde yünlü kumaş imalatı ile birlikte battaniye üretimi yapılmaktadır. Üretilen mallar iç ve dış pazarlarda kalitesi ile ön plana çıkıp aranan ürün haline gelmiştir.  Başlıca ham maddesi olarak koyun yünü kullanılmakta olan Kula battaniyeleri, yıkama, boyama/renklendirme, harman hazırlama, iplik dönüşümü, dokuma, apre/terbiye, kalite kontrol/paketleme işlemleri sonucunda tüketicilere sunulmaktadır. Kula battaniyelerinin en önemli özelliği skoç ve içeriğindeki koyun yünü özelliğidir.
Resim 3: Kula Battaniyeleri
Kaynak: http://www.kulapazari.com/ (24.05.2014)

Kula ilçe merkezinde bakırcılar, gelişen teknolojiye rağmen varlıklarını hediyelik ve süs eşyası olarak kullanılacak bakır kaplar üreterek sürdürmektedirler.


Demirci Halıları 

Manisa merkeze 177 km uzaklıktaki Demirci İlçesi de ildeki önemli halı dokumacılığı merkezlerinden biridir. 
Demirci makine halıcılığındaki tıkanmayı kaliteli el halıcılığıyla aşma yolunu seçmiştir. 21.000 el halısı tezgahı ile iç ve dış piyasada söz sahibidir. Halıcılık Demirci'de atadan gelen meslek olması sebebiyle piyasa şartlarını ve piyasa modellerine çok çabuk adapte olabilmektedir.21.000 tezgahta piyasanın istediği renk desen ve kalitede halı üretimi mümkündür. Antik, MilasYörükKars, Nepal  tipi el halılarının tüketiciye ulaşacağı en kısa yol Demirci'dir.
Resim 4: Demirci Halısı 
Kaynak: http://www.halikilimalsat.com/ (24.05.2014)
At Arabacılığı 

Motorlu taşıt araçlarının ve asfalt yolların yaygınlaşmasından önce Manisa yöresinde yaylı at arabaları ve kağnılar üreten, tamir eden çeşitli atölyeler mevcuttu. Ahşaptan yapılan yaylı at arabaları rengarenk boyanır, çeşitli çiçek, bitki ve manzara resimleriyle süslenir, ulaşım ve taşımacılıkta kullanılırdı.

Halen Akhisar ilçesinde bu işle uğraşan atölyeler mevcuttur. Ancak değişen yaşam koşullarına paralel olarak üretimi neredeyse yok denilebilecek hale gelen, bu arabaları üreten atölyeler aslının aynı fakat daha küçük ölçülerde arabalar yaparak ayakta kalabilmişlerdir. Akhisar’da yapılan yaylı at arabaları bu gün nostalji arayanlar için bahçe ve iç mekan süsleri olarak kullanılmaktadır.

Güveç Yapımı 

Salihli-Köprübaşı yolu üzerinden ulaşılan, Salihli’ye bağlı Gökeyüp Kasabası’nda, güveç yapımı yaygın bir şekilde evlerde ve daha ziyade kadınlar tarafından gerçekleştirilmektedir. Erkekler tarafından yakın çevreden getirilen bu işe uygun topraklar dövülerek inceltildikten sonra yoğrulup çeşitli pişirme kapları yapılmakta ve kurutulduktan sonra bahçelerde yakılan ateşlerde, pişirilerek satışa hazır hale getirilmektedir.
Ata yadigarı olan bu meslek hiçbir değişikliğe uğramadan eski usullerle yapılmaktadır. Kadınlar tarafından yapılan çömleklerin yapımı özel bir yetenek ister. Çömlek yapmayı öğrenebilmek için bir ustanın yanında bir müddet çalışması gerekir. Kasabada hemen hemen herkes bu mesleği bilir, kızlar annelerinin yanında öğrenerek gelin olurlar. Yaşlıların anlattıklarına göre eskiden, çömlek yapmayı bilmeyen kızlar evde kalırlarmış.

Özel bir üretim yeri olmayan çömlekleri, halk kendi evinde yapar, evin bir bölümü sadece bu iş için ayrılır. Tamamen doğal madenlerden yapılmakta olan bu el emeği, göz nuru çömlekleri yaşlısından gencine kasabanın büyük bir kısmı yapmaktadır. Her safhası ayrı bir uğraş gerektiren çömlek sanatı tamamen insan gücüne dayanır.
 
Resim 5:  Güveç Yapımı
Kaynak: http://www.gokeyup.bel.tr/ (24.05.2014)


Selendi’nin dokumacılık ve el sanatlarında hala yaşayan bir yapısı vardır. Bir çok yerde fabrikaların kurulmasıyla bu yok olmuştur Ama Selendi de fabrika olmadığı için az da olsa hala el dokumaları, halı, kilim, çul, torba, heybe  dokumacılığı çeyiz için köylerde dokunmaktadır. Bu dokumalar günlük hayatta kullanılmaz hala antika hatıra eser olarak saklanarak babadan oğula tarihi yapıya sahip çıkılmaktadır. Heybe, torba, kuşak,çuval türü dokumalar günümüzde kullanım alanını yitirmiştir. Halı, kilim, çul gibi yaygılar hala köylerde kullanılmaktadır. Bunların yanı sıra kızların düğünlerine hazırlık ve günlük hayatta da kullandıkları eşarp ve yazma oyalama,kazak,çorap,eldiven örmeleri de yaşayan diğer el sanatlarıdır. Özellikle dokumacılık ve el sanatları kışın işlerin bittiği dönemlerde yapılır. Diğer yandan tığ işleri de genç kızların yaptığı diğer el işleridir.


Kertme, Karagöz, Sarı, ve Sinekli kilim adlarıyla değişik armonide kilim desenleri dokunur. Dokumaların ham maddelerini tamamen halk kendisi üretir ve yapar . Her dokumanın kendine has ipliği yine kadınlar tarafından eğrilir. Çorap örecekler,kalın ince,eldiven,halı,kilim,torba ayrı ayrı iplik kalınlığı elde edilir. Daha sonra bunların dokumaları yapılır. Bir çok erkek de oymacılık, kakmacılık, ev işlemeciliği, Halı kilim tezgahı,kağnı ve benzeri el ileri yapılırdı. Teknolojik gelişmeler şimdi bunların bir çoğunu geride bırakmıştır. yapılmamaktadır.

2 Mayıs 2014 Cuma

ŞEHZADELER DİYARI MANİSA

ŞEHZADELER DİYARI MANİSA
"Şehzadeler Şehri" olarak bilinen, tertemiz havası, şifalı kaplıcaları, çoğu Osmanlı döneminde kalma tarihi yapıları ve yemyeşil ormanları ile Manisa gürültü ve kalabalıktan uzak, sakin bir gezi isteyenler için en ideal rotalardan.
TARİHÇE
Hitit, Aka, Frigya, Lidya, Hellen, Roma ve Bizans egemenliklerinde yaşayan Manisa’nın antik çağdaki adı Magnesia’dır. 1313 yılında Saruhanoğulları tarafından Bizanslılardan alınan şehrin adı Manisa olarak değiştirilmiş ve Beylik merkezi haline getirilmiştir. Bu uygarlıklara ait yeraltında ve üstünde birçok kalıntı günümüze kadar ulaşmıştır.

Osmanlı döneminde 1437-1595 yılları arasında Şehzadeler tarafından yönetilen Manisa’da Şehzadeler ve aileleri tarafından cami, çeşme, imarethane, köprü, medrese ve benzeri birçok eser yaptırılarak şehir büyük ölçüde imar görmüş ve XIV. yüzyılda sosyal, idari ve ekonomik açıdan önemli bir merkez haline gelmiştir.
Günümüzde tarih ve doğal güzellikleri, ören yerleri, müzesi, Spil Dağı Milli Parkı ve Mesir Şenlikleri ile her geçen yıl daha fazla turistin ilgisini çekerken diğer yandan da Financial Times tarafından 2004 yılının Avrupa’da Geleceğin En Uygun Yatırım Kenti seçilen Manisa tarımsal, sanayi ve ticari açıdan da önemli illerimizdendir.
Resim 1: Spil Dağı
Kaynak: http://www.manisa.bel.tr/ (02.05.2014)

Şehrin hemen güneyinde yükselen Spil Dağı’nda yer alan Milli Park Manisa’dan 23 km’dir. 60 m. Yükseklikten başlayarak zirvede 1517 metreye ulaşan Spil Dağı şehre oranla 10-15 derece kadar daha serindir. Sandıkkale, Tantalos kalesi gibi arkeolojik, Kybele gibi mitolojik değerleri, mağara, in, kanyon, dolin gibi jeofizik formasyonları ve panoramik güzellikleri ile ülkemizin en güzel parklarından biridir. Spil Milli parkı laleleriyle ünlüdür. Osmanlı İmparatorluğu zamanında bir devre adını veren lalelerin Spil Dağı’ndan götürüldüğü rivayet edilmektedir. Milli Park’ın mutlak koruma sahası olan Seyirtepe çevresinde endemik bitki türleri, derin vadiler, kar ve rüzgarın şekillendirildiği yaşlı çam ağaçları bulunmaktadır. Bitki örtüsü yönünden zengin olan milli parkta 600 m. yüksekliğe kadar kızılçam daha yukarılarda ise karaçam ve karışık olarak meşe, ardıç, çınar, laden, defne, kuşburnu ve yaban mersini bulunmaktadır. Yaban hayatı bakımından da keklik, tavşan, çakal, yaban domuzu ve birçok ötücü kuş cinsi parkta yaşayan hayvanlardır.
Resim 2: Milli Park
Kaynak: http://www.manisa.bel.tr/ (02.05.2014)



AĞLAYAN KAYA (NİOBE)


Resim 3: Ağlayan Kaya (Niobe)
Kaynak: http://tinypic.com/(02.05.2014)
Anadolulu Niobe, Thebes kralı Amphion ile evlendi ve trajik yazgısı hakkında günümüze ulaşan bilgiler eski Yunan mitolojisi yolu ile oldu. Niobe aynı zamanda, hakkındaki bilgiler yine efsanelerle karışık olan Pelops'un kız kardeşidir.
Yurdu Lidya uygarlığının doğduğu bölge olduğundan, bazı kaynaklar Tantalus, Pelops ve Niobe'yi Lidyalı kabul etmek için sağlam bir zemin bulunduğu sonucuna varmışlardır.
Yunan mitolojisine göre Niobe'nin yedi kızı ve yedi oğlu oldu, çocuklarının sayısından dolayı tanrılara böbürlendiği için, oğulları Apollo, kızları Artemis tarafından öldürüldü. Evlat acısı ile yurduna dönen Niobe'nin, Spil Dağı'nda taş kesildiği ve günümüzde "Ağlayan Kaya" olarak bilinen taş oluşumuna dönüştüğü rivayet edilir. Ağlayan Kaya, uluslararası kaynaklar da dahil olmak üzere literatürde bazen "Taş Suret" olarak da anılır. Bazı kaynaklarda ise, aynı dağdaki Hitit Kybele heykeli ile karıştırılmıştır. Niobe'nin kayası Manisa'nın önemli ziyaret yerlerinden biridir.
SULTAN CAMİİ
14. Yüzyılda Kanuni Sultan Süleyman’ın Sancak Beyi olarak Manisa’da görev yaptığı sırada inşaatına başlanılan Sultan Camii ve Külliyesi, Kanuni Sultan Süleyman’ın annesi Hafsa Sultan adına yaptırılmıştır. Sade bir mimariye sahip iki minareli iki minareli cami medrese, sübyan mektebi, ve imarethaneden oluşan külliye 1522 yılında tamamlanmış darüşşifa ile hamam daha sonradan ilave edilmiştir. Sultan Camii Mesir Şenliklerinin kutlandığı ve macunun halka saçıldığı cami olarak ‘da ünlüdür.
Resim 4: Sultan Cami
Kaynak: http://www.manisamuftulugu.gov.tr/(02.05.2014)



 NE YENİR
 Et ve süt ürünleri de ana besinler olmakla beraber, Manisa mutfağının temelini sebze ve meyveler oluşturmaktadır. Bazı yemeklerle pide ve börek gibi hamur işlerinde sebzeler ve değişik bitkilerin et ile birlikte kullanıldığı görülür. Yine de yöre mutfağında zeytinyağlıların yeri başkadır. Manisa kebabı, şevketi bostan, enginar dolması, semizotu, yalancı sarma, börülce tarator, simit ekmeği, mantar tatlısı, zerde yörenin sevilen yemek ve tatlılarıdır. 
Manisa'dan bahsetmişken Manisa Tarzanı Ahmet Bedevi'yi anmamak olmazdı. Türkiye'nin bilinen ilk çevrecisiydi ve doğaya ve doğanın korunmasına birçok katkısı olmuştur. 
MANİSA TARZANI AHMET BEDEVİ
            Ağaç ve doğa sevgisinin önderi sayılan ve ,Türkiye'nin bilinen ilk çevrecisi Manisa Tarzanı Ahmet Bedevi'dir.
          Manisa ile bağlantısı, Türk ordusu ile beraber, Manisa'nın kurtuluşunda kente girmiş olmasıdır. O yıllarda kül yığını haline gelen Manisa'yı eski haline getirebilmek için, yaşamı boyunca Manisa'ya ve Spilios'a binlerce ağaç dikmiştir.
         Ahmet bedevi; tarzan esprisine uygun bir biçimde, yaz-kış siyah şort upuzun sakalı ile o efsanevi tarzan filmlerinin bir izdüşümü gibi yaşamıştır.
       Tarzan, simge bir isimdir. Bu gün dünyada çevreci hareket hız kazanıyor. Çünkü tropikal ormanlar tükenmek üzere. 60 yıl önce tropikal hareket bu denli hız kazanmamıştı. Doğa sevgisi, doğa ile haşır neşir olan Tarzan' ı filmlerden izlemekti. Ama o bir filmdi. Ahmet Bedevi gerçek bir tarzandı.
        Manisa'yı yeşillendiren tüm ulu ağaçları o dikti, dikilmesine öncülük etti. Dağda tek başına bir kulübede yaşamını sürdürdü. Ağaç kesenlerin korkulu rüyası oldu. Ağaç kesenlerin karşısına dikildi.
           Tarzan'ın Spil Dağı'ndaki kulübesine insanlar otuz dakikada yol alırken Tarzan bu yolu altı dakikada çıkıyor, üç dakikada iniyordu. Hem de her gün üç dört kez.
Resim 5: Manisa Tarzanı
Kaynak: http://www.atlantismanisa.com/(03.05.2014)

     MANİSA TARZANI AHMET BEDEVİ' den...
               "Yaşayışım gayet basittir. Yaz, kış , Topkale’deki kulübemde ve mağaramda yaşarım. Evim meyve ağaçlarıyla , çiçeklerle çevrilmiş cennet gibidir. Yazın yaş, kışın kuru meyveler yerim. Günde üç kez , buz gibi suyla yıkanırım. Vücudumu korumak için, kendi yaptığım bitkisel yağı sürünürüm. Eski ve yeni yazıyı bilirim. Türk müziğine hayranım. Sinemanın tutkunuyum. Zaten dertle gamı bunlarla unutuyorum. Gazete ve dergi elimden düşmez, hepsini alıp okurum."

               "Üzüntü, dağın üzerine gelip duran buluta benzer. Çok durunca yağmur olur, kar olur, yerleşir kalır. Başında üzüntüyü çok durdurmaya gelmez. Bulutu daha bulut halindeyken kovmak lazım. 

"Ahmet Bedevi bir çıplak, garip adamdır. Amma ölünce, ağaç sevgisi sembolü olacak, hangi idareci, ağaç kestirirse rüyasına girecek, boğazına sarılacağım. Bu memleketin yeşile, yeşilliğe, ağaca, çiçeğe ihtiyacı var. Bu sevgiyi yaşatın ne olur"

KULA: NASİP OLMAZ HER KUL'A


Başlığı görünce burada yaşayan insanların ne kadar yaratıcı olduklarını anlamakta zorlanmamışsınızdır. Nerededir bu Kula nasıl bir yerdir diyorsanız o zaman başlayayım anlatmaya…
Kula Manisa'nın küçük sevimli bir ilçesidir. Nasıl Kayseri'nin insanları ticari zekaları, pazarlıklarıyla meşhursa Kula'da Ege'de bir o kadar meşhurdur. Esnaflar Kulalı müşteriyi 100 kişi içinden şıp diye bulur. Nasıl mı? Eğer 100 TL'lik malı sizden 40TL'ye alabilen biri varsa bilin ki o Kulalıdır. Pazarlık dediniz mi akan sular durur onlar için. Kurnazlıkta da onları kimse geçemez. Bu ön bilgiyi vermek istedim.
Şimdi bir gün bu şirin ilçeye yolunuz düşerse nereleri görmeniz gerektiğini aktarmak size rehberlik yapmak istiyorum.
 Kula, Peri bacaları, volkanları ve mağaraları ile doğaseverlere farklı bir alternatif sunuyor. 

Kula volkanitleri, Batı Anadolu'da Manisa il sınırı içinde, yaklaşık 30 - 35 km uzunlukta ve 10-15 km genişlikteki bir alanda, Kula ilçe merkezi çevresinde yüzlekler veren Kuvaterner yaşlı genç alkali bazaltik lav akıntıları ve tefralardır. Son derece ilginç olan bu volkanizma Türkiye’nin Kuvaterner yaşlı genç volkanitlerinin ender olarak görüldüğü alanlardan biri olup, volkan konileri, kraterler, lav akıntıları ve tefra örtüsü şeklinde ve aktüel volkan görünümündedir. Kula’ya ise 16 km uzaklıkta bulunan Peribacaları ise Burgaz Köyü civarındadır.
Resim 1: Kula Divlittepe Volkanı
Kaynak: http://2.bp.blogspot.com/ (03.05.2014)
Gediz 1 köprüsünü geçtikten yüz metre sonra sola kıvrılan patika yol ile başlayan alan, insanı zamandan ve mekandan kopararak Peri bacalarıyla yalnız bırakıyor. Peri bacalarının (Kuladokya) doğal ve bakir olarak korunabilmesi için bu alan doğal sit ilan edilmiş ve korunmaktadır.
Resim 2: Kula Peri Bacaları
Kaynak: http://wowturkey.com/(03.05.2014)
Kula çeşitli nedenlerle günümüze kadar bozulmadan gelebilmiş bir anıt kenttir. Yapılar mimari açıdan eski kent yerleşmemizin bozulmamış tipik örneği teşkil etmesi ve bu niteliklerin belge açısından değeri Kula’ya ‘’Anıt Kent’’ Özelliğini kazandırmaktadır. Kula ve benzerlerinin korunması kentsel yaşam ve kültürel süreklilik ve örnek açısından önemi büyüktür. Kula evlerinin hepsinde bir avlu yer alır. Avlu en az 3 metre yükseklikte bir duvarla çevrelenmiştir 18 yy. ve 19 yy. ilk yarısındaki örneklerde eve giriş çoğunlukla avludaki çift kanatlı ahşap bir kapı ile sağlanır. Kula Evleri genellikle iki katlıdır. Zemin katta ahır, kiler, mutfak gibi mekanlar yer alır. Fırın ve tuvalet çoğunlukla avlunun bir köşesindedir. Sofalı evlerde tuvalet evin içine alınmıştır. Evin plan tipini belirleyen üst katın bir cephesi sokağa, bir cephesi de avluya bakar. Hayatın sokağa bakan cephesi kapatılarak buraya ahşap kafesli ya da parmaklıklı pencereler yerleştirilmiştir. Avluya bakan yönü bazı evlerde açık, bazı evlerde ise kapalıdır. Üst katlardaki odalardan bir veya ikisi baş odadır. Bunlar daha özenle süslenmişlerdir ve genellikle sokak tarafındadırlar. Türk evlerinde çeşitli amaçlara göre düzenlenen odalara rastlanmaz. Her oda yemek yeme, yatma, oturma ve benzeri eylemleri karşılar. Kula Evlerinde odalar hayata ve sokağa açılan pencereleri sayesinde bol ışık alırlar. Hayata açılan pencereler genellikle üçer tanedir. Üst kattaki pencereler üst sırada duvarın iç ve dış yüzünü sınırlayan alçı şebekeli tepe pencereleri vardır.
            Kula Evleri, büyük aile yapısına ve yaşamın önemli bir bölümünü evde geçiren kadına göre düzenlenmiş, günlük yaşam, yazları avluda, bahçede ve hayatta; kışları ise ara katta ya da ikinci katta geçer. Bahçelerde sebze-meyve yetiştirilir. Dolaplar işlevlerine göre yüklük, çubukluk, testilik, peşkirlik, lambalık, tembel deliği gibi adlarla anılıyor. Seki altı yönündeki yüklüklerin yanlarında gözenek denilen kandil şişe ve bunun gibi eşya konulan bezemeli ahşap gözler bulunur. Dolapların bazıları tavana kadar uzanır. Bazılarının üst korkuluklu asma kat biçimindedir.
Resim 3: Kula Evleri 
Kaynak: http://www.turizmtrend.com/(03.05.2014)
            Kula’da yaygın olan ev tiplerinden bir diğeri “Dış sofalı ve köşklü plan tipi”dir. Bu tipte hayatın iki ucunda tamamen bir çıkıntı teşkil eden ve çevresi açık bir köşk ile iki odanın arasında bir eyvan yer alır.
 KENAN EVREN MÜZESİ
 
          İlçemizde doğan 7.Cumhurbaşkanımız Kenan Evren’ in doğduğu ev Akgün mahallesi sokaktadır ve Kenan Evren Etnografya Müzesi olarak düzenlenmiş 221 adet tarihi eser burada sergilenmektedir. 1985 yılında ziyarete açılan müze Kula Belediye başkanlığınca korunmaktadır.
Resim 4: Kenan Evren Müzesi
Kaynak: http://salihliziraatodasi.org.tr/(03.05.2014)
YUNUS EMRE  TÜRBESİ
 Yunus Emre ve hocası Tabduk Emre'nin mezarının bulunduğu Emre Köyü Kula’ya köy niteliğinde bir yerleşim alanıdır.İzmir Ankara kara yolundan l0 kilometre içeridedir.
 Yunus Emre'nin mezarı Tabduk Emre türbesinin kapısının önündedir.Yunus Emre'nin mezar taşında küçük bir balta resmi bulunmaktadır. Kula Belediyesince 4 Eylül Kula'nın Kurtuluş törenleri etkinlikleri sırasında Yunus Emre'yi anma etkinlikleri de yapılmaktadır.Yunus Emre  türbesine her yıl yüzlerce kişi ziyaret etmektedir.
Resim 5: Yunus Emre Türbesi
Kaynak: http://www.kula.bel.tr/(03.05.2014)

Kula tarihi evleriyle,doğal güzellikleriyle,tarihi zenginlikleriyle yaşayan ve yaşatılan değerleriyle bir dünya kenti bir açık hava müzesidir. 

MESİR MACUNU HER DERDE DEVA!

MESİR MACUNU HER DERDE DEVA!
Manisa; tarihi, üzümü,tütünü,kirazı,doğal güzellikleri hatta tarzanıyla bile ünlüdür. Ama mesir macunu deyince orada durmak gerekir. Her derde deva içinde yok yok enfes bir macun. Birazdan yararlarını anlatınca hak vereceksiniz bana. Önce tarihçesinden bahsetmek istiyorum.
Macunlar, eski çağlardan beri gerek Anadolu'da gerekse Hint, Mısır ve Mezopotamya'da hastalıklara karşı ve kuvvet verici olarak kullanılmıştır. Selçuklu ve Osmanlılar zamanında, Anadolu'da en iyi macunu ilk Türk eczacıları yaparlardı. Macunculuk Türklerde ayrı bir esnaflık kolu olup, Evliya Çelebi zamanında İstanbul'da 300 macuncu dükkanı bulunmaktaydı. Mesir macunu, tarihi Türk tıp geleneklerine bağlı olarak, on altıncı yüzyılda Ünlü hekim Merkez Efendi tarafından yapılmış şifalı bir macundur.
Resim 1: Baharatlar
Kaynak: http://www.mesirmacunu.web.tr/(03.05.2014)


Kanuni Sultan Süleyman Han, Manisa'da hastalanan annesi Hafsa Sultan için devrin hekimlerinden Merkez Efendiye bir ilaç yapmasını emreder. Merkez Efendi de 41çeşit baharattan şifalı bir macun yapar. Hafsa Sultan bu macunu kullanarak iyileşir. Bunun üzerine Kanuni Sultan Süleyman, bu macundan herkesin istifade etmesi için, her yıl şenlik düzenlenmesini söyler.Bu tarihten itibaren her yıl mesir şenliklerinde, geleneklere bağlı kalınarak, halka mesir macunu dağıtılmaya başlandı. 
Tarihçesiyle ilgili bu kadar bilgi yeter şimdi gelelim faydalarına…
Anason: İştah açıcı ve karminatif olarak kullanılır. Karminatif etki, bağırsaklardaki fermantasyona engel olmasından ileri gelir.
Çivit: Kabakulak tedavisinde ve ağız içindeki yaraların tedavisinde kullanılır.
Çörekotu: Gaz söktürücü olarak kullanılır.
Çöpçini: Kökünün kaynatılmış suyu egzamada kullanılır.
Dar-ı fülfül: Öksürük kesici ve bedeni ısıtıcı olarak kullanılır.
Hardal tohumu: İştah açıcı ve mideyi yatıştırıcı olarak kullanılır.
Havlıcan: Öksürük kesici ve ağız kokusunu gidericidir.
Hıyarşenbe: Müshil olarak kullanılmaktadır.
Hindistancevizi ve besbase: Kaynatılmış suyu mide ağrılarına iyi gelir. Etkisi, bileşimindeki uçucu yağlardan ileri gelir.
Hindistan çiçeği: Hazım kolaylaştırıcıdır.
Kakule: Lezzet verici, iştah açıcı olarak kullanılır.
Kalbarda: Mide ağrılarına iyi gelir.
Karabiber: Öksürük kesici, uyarıcı ve baharat olarak kullanılmaktadır.
Karanfil: Ağız kokusunu giderici, diş çürüklerinde ve diş ağrılarında kullanılır.
Kebabiye: İdrar ve solunum yolları antiseptiği olarak kullanılır.
Kimyon: İştah açıcı, gaz söktürücü ve terletici olarak kullanılır.
Kırım tartar: Kaşıntılı deri hastalıklarında kullanılır.
Kişniş: Gaz söktürücü ve iştah açıcıdır.
Limon tuzu: Macunun fazla tatlı etkisini hafifletmek için kullanılır.
Ma-i leziz: Kalıcı tatlılık sağlar.
Meyan balı: Öksürük kesici, idrar arttırıcı olarak kullanılır.
Portakal kabuğu: Mideyi uyarıcı, koku verici olarak kullanılır.
Revan kökü: Hemoroit tedavisinde kullanılır.
Safran: Çarpıntı giderici ve ferahlık verici.
Sakız: Mideyi rahatlatıcı ve nefes darlığında öksürük gidericidir.
Sarı halile: İştah kesici olarak kullanılır.
Sinameki: Müshil olarak kullanılır.
Şamlı ve Şaşlı: Kadın hastalıklarına iyi gelir.
Şeker: Macunun kıvamını veren ve tatlandıran ana maddedir.
Rezene: Mide rahatlatıcı ve gaz söktürücü.
Tarçın: Kabızlığı ve karın ağrılarını giderir.
Tarçın çiçeği: Koku özelliği için kullanılır.
Teke mersini: Macun terkibinin daha değişik kokması için kullanılır.
Tiryak: İlk çağlardan beri her derde deva olarak kullanılan, muhtelif maddelerden meydana gelmiş bir terkiptir.
Ud-ül-kahar: Diş ağrısı ve diş nezlesine karşı kullanılır.
Vanilya: Uyarıcı, olarak bilinir.
Yeni bahar: Kuvvet vericidir.
Zencefil: Nefes darlığı, soğuk algınlığı ve astıma karşı kullanılır.
Zerde çöp: Kuvvet verici ve mideyi koruyucudur.
Zulumba: Mide rahatsızlıklarında ve hemoroitte kullanılır.
Resim 2: Mesir Macunu Şenliği
Kaynak: http://www.oncevatan.com.tr/(03.05.2014)

Ayrıca halk arasında da bazı inanışlar vardır mesir macunuyla ilgili onlara da kısaca değinelim.
Mesir macunundan yiyen kişiyi o yıl hiçbir zehirli hayvan sokmaz.
Eğer mesir macunu nevruz günü ağır hasta biri yerse iyileşir.
Macunu yiyen bekar kimseler o yıl içinde evlenir, çocukları yoksa çocukları olur.

Bu halk arasındaki inanışlar belki batıl inançlar olabilir fakat içindeki 41 çeşit baharatla her derde deva olduğu tartışılmaz bir gerçektir. Hala tadına bakmayanlarınız varsa daha ne duruyorsunuz J

30 Mart 2014 Pazar

SALİHLİ'Yİ TANIYALIM

Doğal ve yapay gölleri, ırmak ve çayları, zengin bitki örtüsüne sahip dağları, şifa dağıtan termal suları, büyük ve verimli ovasıyla bir doğa ve tarih harikası Salihli kenti, Anadolu yarım adasının batısında, Ege bölgesinin neredeyse kalbi sayılabilecek tam merkezinde yer alır. 

Çağdaş bir kent özelliği taşıyan ve insanoğlunun ilk çağlardan beri Tanrının bahşettiği doğal güzelliklerden yararlanmak için yerleştiği Salihli ve çevresi bugün 160 bin kişiyi barındırmaktadır. 120 bine yaklaşan merkez nüfusuyla Salihli Ege bölgesinin üçüncü büyük ilçesidir.
 Doğudan Kula, kuzey doğudan Köprübaşı, kuzeyden Gördes, kuzeybatıdan Gölmarmara, batıdan Ahmetli, güneyden İzmir'in ilçesi Ödemiş ve güneybatıdan Alaşehir ile çevrilidir. 8 Km batısında yer alan Lidya Devletinin başkenti Sardes ile yalnız doğal zenginlikleri değil, Lidyalıların icat ettiği para ile dünyanın ilk maddi zenginliğini yaşamış topraklar üzerinde kurulmuştur Salihli.
Tarihin ilk uluslararası yolu “Altın Yolu”nun başlangıç noktasındadır Salihli. Zaman içinde yapılan onarım ve eklentileri ile adı “Kral Yolu”na dönüşen günümüz İzmir-Ankara D–300 karayolu üzerinde yer aldığı için ulaşımı kolay bir “Ticaret Merkezi”dir. Ayrıca İzmir- Afyon Demiryolu da kentin tam ortasından geçmektedir. http://www.esalihli.com/rehber/info/gezilecek-yerler
Bu kadar teorik bilgi yeter. Şimdi bir Salihlili olarak kendi  gözümden anlatmak istiyorum bu güzel ilçeyi.
Manisa'nın sevimli ve 3. büyük ilçesi. Bir gün yolunuz düşerse kesinlikle yabancılık çekmeyeceğiniz bir yer. İnsanları sıcakkanlı tipik ege insanı belki şivede biraz zorlanabilirsiniz malum hızlı konuşuruz. Genelde emekli yeri olarak görülür ki doğru bir tespit diye düşünüyorum. Ama güzel yanı İzmir'e yakınlığı. Arabaya atladığınızda . Yaklaşık bir saat  sonra İzmir'desiniz.
Öyle çok büyük bir yer değil evet pek alışveriş merkezi de yok ama mis gibi temiz hava alabileceğimiz, piknik yapabileceğimiz Kurşunlu'su var. Hava güzelse burası tam bir cennet şelalesiyle, kaplıcalarıyla da tam bir şifa merkezi. Gümüş Çayı var yazın çayını, çekirdeğini kapan herkes buradadır.

Resim 1: Kurşunlu Şelalesi
Kaynak: http://www.tatilforum.com/threads/84-Salihli


Bir de Salihli'ye gelip, 'Odun köfte' yemeden dönerseniz pişman olursunuz. Odun ateşinde şişlerde pişen eşsiz bir lezzet. Çarşısına çıktığınızda yol boyu sıralı köftecileri kolaylıkla bulabilirsiniz.

Resim 2: Odun Köfte
Kaynak: http://www.e-salihli.com/firma/pasa-odun-kofte-cemal-usta-28


SARDES (SART)
Sart, Manisa'nın Salihli ilçesine bağlı belde.
İzmir-Ankara karayolu üzerinde Manisa'ya 70 km kadar uzaklıkta bulunan ve antik çağdaki ismi Lidyalıların dilinde Sfard olan Sart, Lidya Devletinin başkenti idi ve MÖ 6. ve 7. yüzyıllarda, büyük bir ekonomik ve politik güce sahipti. Lidyalılar servetlerinin önemli bir kısmını şimdi Sart Çayı adını taşıyan Paktolos Nehri civarındaki altın madenlerini işleterek elde etmişlerdir. Lidya başkenti Helenistik çağda Sardes, Roma İmparatorluğu döneminde Sardes adı ile anılmıştır.
Efsaneye göre Frigya Kralı Midas da, her dokunduğunun altına dönüşmesi lanetinden bu nehirde yıkanarak kurtulmuştur.
Hellenistik döneme ait bir Artemis Tapınağı, mermerden inşa edilmiş Avlu-Gymnasium Kompleksi ve MS 17 yılındaki depremden sonra yapıldığı sanılan bir sinagog, Sart ören yerindeki görülmeye değer kalıntılardan bazılarıdır.

Resim 3: restorasyon çalışmaları  için 1. Dünya savaşı zamanında bırakılan vinç
Kaynak: http://arsiv.indigodergisi.com/55/hk1.htm

GYMNASIUM
Sardes’in Roma döneminde yapılmış anıtsal yapılarından Gymnasium, Anadolu’daki benzerleri arasında en büyük ölçüde yapılmış olanıdır.
Sardes Gymnasiumu’nun yapımına M.S.II.yüzyılda Severius Simplicinius’un emri ile başlanmış, iki yüz yılı aşkın çalışmadan sonra M.S.IV.yüzyılda tamamlanmıştır. Gymnasium üç ayrı bölümden oluşmuştur. İlk bölümde; üstü örtülü olan bölüm, ikinci bölümde; hamam kısmına açılan, törenlerin yapıldığı mermer avlu.
 Üçüncü bölüm ise; Doğudaki  Palaestra (antrenman alanı) ile kuzey ve güney duvarına bitişik, birbirlerine simetrik iki holden oluşmaktadır.

Resim 4: Gymnasium 
Kaynak: http://arsiv.indigodergisi.com/55/hk1.htm


Resim 5: Gymnasium Sütunlar
Kaynak: http://arsiv.indigodergisi.com/55/hk1.htm


ARTEMİS TAPINAĞI
Dünyanın yedi harikasından biri
Artemis Tapınağı’nın yapımını ilk defa Lydia Kralı Kroisos kum taşından bir sunak olarak başlatmıştır. Bunun ardından M.Ö.330 yılına doğru asıl tapınak yapılmasına girişilmiş, ancak tamamlanamamıştır.
.
Hıristiyan’ların egemen olduğu dönemde ise tapınağın güney-doğu köşesine doğal bir platform üzerine küçük bir kilise yapılmıştır. M.S.17’de Sardes’i tamamı ile, yıkan deprem, tapınağa da çok zarar vermiştir. M.S.II.yüzyılın ortalarına doğru Antonius Pius ve karısı Faustina tapınağı onarmış, içerisine imparatorların dini törenlerinde kullanılmak üzere iki bölüm yapılmıştır. Buraya normal bir insan boyunun dört katı heykeller konulmuştur. Bunlardan doğu yönündeki heykel İmparator Antonius Pius’u, batı yönündeki de eşi Faustina’yı temsil ediyordu. Faustina heykelinin başı bugün British Museum’dadır.

Resim 6: Artemis Tapınağı
Kaynak: http://arsiv.indigodergisi.com/55/hk1.htm


Tapınağın güney-doğu köşesindeki Küçük Bizans Kilisesi M.S.V. yüzyılda yapılmıştır. Yarım yuvarlak apsisli, tek nefli bir yapıya daha geç devirlerde bazı ekler yapılmıştır. Bu arada V. yüzyılın sonu ile VI. yüzyılın başında yapının uzunluğu boyunca bir bölüm eklenmiştir.
Artemis Tapınağı ile kilise arasında mimari hiçbir bağlantı bulunmamaktadır. VII. yüzyıldaki bir deprem her iki yapıyı da yıkmıştır. Amerikan Arkeoloji gurubunun 1910’da başlattığı kazılardan sonra tapınak tümüyle ortaya çıkarılmış, 1961’de de kilise onarılmıştır.
Mezarlar

Sart Çayı’na doğru eğimli arazi üzerinde M.S.IV.V. yüzyıllara ait bir mezar odası bulunmuştur. Duvar freskleri Manisa Müzesi’ne götürülmüş olan anıtın bezemelerindeki tavus kuşları ile benzerleri Anadolu’da çok sık rastlanan bir geleneği işaret etmektedir. Bu mezar anıtın biraz ilerisinde de Piramit Mezarı diye isimlendirilen ve M.Ö.VII. yüzyıla tarihlenen bir başka mezar anıtı ile de karşılaşılmıştır. Bugün yalnızca temel kalıntıları ile bazı mimari parçaları sağlam kalmıştır. Bu anıtların yanı sıra Sart Çayı’nın karşı kıyısındaki tepede de çok sayıda Lydia kaya mezarları bulunmaktadır.

Resim : Mezarlar
Kaynak: http://arsiv.indigodergisi.com/55/hk1.htm

KAYNAKÇA: http://arsiv.indigodergisi.com/55/hk1.htm
                        
                   http://www.turkcebilgi.com/ansiklopedi/salihli

KIZ İSTEME- NİŞAN- KINA GECESİ

KIZ İSTEME- NİŞAN- KINA GECESİ

Düğünler, düğün sahiplerinin sosyal ve ekonomik durumlarına, yaşadıkları yöreye göre farklılıklar gösterir. Düğün gelenekleri özellikle kentsel kesimde eskiye oranla daha sadeleşmiş görünmektedir. Zaman içinde yaşam koşullarında meydana gelen değişiklikler geleneklerde de kendini göstermektedir. Ancak küçük yerleşim birimlerinde, eski gelenek ve göreneklerin birçoğu hala yaşatılmaktadır. Geleneksel ritüeller daha çok kız isteme, söz kesme, nişan, düğün, hastalık, adak adama ve asker uğurlama gibi olaylarda yoğun bir biçimde görülür.
Salihli'de kız istemenin ilk adımı kızı görmeye giderek başlar. Kız görmeye gidilir ve aileyle tanışılır. Daha sonra 2. defa gidilir bu kez bizim oraların deyimiyle Allah'ın emri konur ve kız istenir. Kız evi düşünmek için süre ister. 3. kez gidildiğinde söz kesilir. Burada kız temsili olarak damada beyaz bir mendil verir, söz verdiğinin göstergesi olarak. Bundan sonra iki tarafta nişan hazırlıklarına başlar. Gelin ve damat anne babalarıyla nişan alışverişine çıkar.
Nişandan hemen önce kız evine tepsi götürülür. Yani tepsiler süslenir içinde makyaj malzemesi, kıyafet, ayakkabılar, çerez birçok eşya vardır. Bunun karşılığında kız evi de damada bohça hazırlar, verir.

KINA GECESİ:
Kına gecesi aşamaların  en eğlenceli kısmıdır bence. Kına geceleri genelde mahalle aralarında yapılır. Sabah erkenden hazırlıklar başlar kız ve oğlan evinde. Erkek evi kız evi için aşçı tutar her iki evde de kazanlarla yemekler pişer. Akşam olunca erkek evinde damat ve arkadaşlarının ayrı eğlencesi kadınların da ayrı yerde eğlencesi vardır. Damat ve arkadaşları kadınların eğlencesine kına ve çerezleri bırakmaya davul eşliğinde gelirler. Kına ve çerezleri bırakıp dönerler. Burada damadın en yakın arkadaşı yani,  bayrakçı olur. Uzun tahta bir çubuğa bayrak bağlanır. Etrafına da gömlek, havlu gibi şeyler bağlanır damadın annesinin bayrakçıya hediyeleridir bunlar. Bir de damadın arkadaşları erkek evinde canlı tavuk isterler eğlenceden sonra kesip afiyetle yemek için. 
Kına gecesinin ertesi günü sabah gelin ve birkaç yakın arkadaşı ve akrabaları kına yıkamaya çıkarlar davul zurna eşliğinde. Kına gelinin yakın bir akrabasının evinde yıkanır ve tüm kına ekibi ve damat orada kahvaltı yaparlar.
Resim 1: Kına Gecesi
Kaynak: http://www.qubbeistanbul.com/tr/galeri/category/4-qubbede-kna-gecesi


GELİN ALMA:

Düğün günü öğlen Seymen oyunuyla gelin almaya gidilir. Şimdi Seymen ne diyeceksiniz haklı olarak.  Manisa ve köylerinde toplu oynanan yöresel bir oyun. Videoda daha iyi anlayacaksınız. Gelin baba evinden dualarla çıkar. Ve düğün salonuna gider. Tüm bu yoğun koşuşturma son bulur böylece.
  
Video 1: http://www.izlesene.com/video/yesiloba-koyu-seymenleri-bicak-oyunu-esliginde-gelin-almaya-gidiyor/7057802#