2 Mayıs 2014 Cuma

ŞEHZADELER DİYARI MANİSA

ŞEHZADELER DİYARI MANİSA
"Şehzadeler Şehri" olarak bilinen, tertemiz havası, şifalı kaplıcaları, çoğu Osmanlı döneminde kalma tarihi yapıları ve yemyeşil ormanları ile Manisa gürültü ve kalabalıktan uzak, sakin bir gezi isteyenler için en ideal rotalardan.
TARİHÇE
Hitit, Aka, Frigya, Lidya, Hellen, Roma ve Bizans egemenliklerinde yaşayan Manisa’nın antik çağdaki adı Magnesia’dır. 1313 yılında Saruhanoğulları tarafından Bizanslılardan alınan şehrin adı Manisa olarak değiştirilmiş ve Beylik merkezi haline getirilmiştir. Bu uygarlıklara ait yeraltında ve üstünde birçok kalıntı günümüze kadar ulaşmıştır.

Osmanlı döneminde 1437-1595 yılları arasında Şehzadeler tarafından yönetilen Manisa’da Şehzadeler ve aileleri tarafından cami, çeşme, imarethane, köprü, medrese ve benzeri birçok eser yaptırılarak şehir büyük ölçüde imar görmüş ve XIV. yüzyılda sosyal, idari ve ekonomik açıdan önemli bir merkez haline gelmiştir.
Günümüzde tarih ve doğal güzellikleri, ören yerleri, müzesi, Spil Dağı Milli Parkı ve Mesir Şenlikleri ile her geçen yıl daha fazla turistin ilgisini çekerken diğer yandan da Financial Times tarafından 2004 yılının Avrupa’da Geleceğin En Uygun Yatırım Kenti seçilen Manisa tarımsal, sanayi ve ticari açıdan da önemli illerimizdendir.
Resim 1: Spil Dağı
Kaynak: http://www.manisa.bel.tr/ (02.05.2014)

Şehrin hemen güneyinde yükselen Spil Dağı’nda yer alan Milli Park Manisa’dan 23 km’dir. 60 m. Yükseklikten başlayarak zirvede 1517 metreye ulaşan Spil Dağı şehre oranla 10-15 derece kadar daha serindir. Sandıkkale, Tantalos kalesi gibi arkeolojik, Kybele gibi mitolojik değerleri, mağara, in, kanyon, dolin gibi jeofizik formasyonları ve panoramik güzellikleri ile ülkemizin en güzel parklarından biridir. Spil Milli parkı laleleriyle ünlüdür. Osmanlı İmparatorluğu zamanında bir devre adını veren lalelerin Spil Dağı’ndan götürüldüğü rivayet edilmektedir. Milli Park’ın mutlak koruma sahası olan Seyirtepe çevresinde endemik bitki türleri, derin vadiler, kar ve rüzgarın şekillendirildiği yaşlı çam ağaçları bulunmaktadır. Bitki örtüsü yönünden zengin olan milli parkta 600 m. yüksekliğe kadar kızılçam daha yukarılarda ise karaçam ve karışık olarak meşe, ardıç, çınar, laden, defne, kuşburnu ve yaban mersini bulunmaktadır. Yaban hayatı bakımından da keklik, tavşan, çakal, yaban domuzu ve birçok ötücü kuş cinsi parkta yaşayan hayvanlardır.
Resim 2: Milli Park
Kaynak: http://www.manisa.bel.tr/ (02.05.2014)



AĞLAYAN KAYA (NİOBE)


Resim 3: Ağlayan Kaya (Niobe)
Kaynak: http://tinypic.com/(02.05.2014)
Anadolulu Niobe, Thebes kralı Amphion ile evlendi ve trajik yazgısı hakkında günümüze ulaşan bilgiler eski Yunan mitolojisi yolu ile oldu. Niobe aynı zamanda, hakkındaki bilgiler yine efsanelerle karışık olan Pelops'un kız kardeşidir.
Yurdu Lidya uygarlığının doğduğu bölge olduğundan, bazı kaynaklar Tantalus, Pelops ve Niobe'yi Lidyalı kabul etmek için sağlam bir zemin bulunduğu sonucuna varmışlardır.
Yunan mitolojisine göre Niobe'nin yedi kızı ve yedi oğlu oldu, çocuklarının sayısından dolayı tanrılara böbürlendiği için, oğulları Apollo, kızları Artemis tarafından öldürüldü. Evlat acısı ile yurduna dönen Niobe'nin, Spil Dağı'nda taş kesildiği ve günümüzde "Ağlayan Kaya" olarak bilinen taş oluşumuna dönüştüğü rivayet edilir. Ağlayan Kaya, uluslararası kaynaklar da dahil olmak üzere literatürde bazen "Taş Suret" olarak da anılır. Bazı kaynaklarda ise, aynı dağdaki Hitit Kybele heykeli ile karıştırılmıştır. Niobe'nin kayası Manisa'nın önemli ziyaret yerlerinden biridir.
SULTAN CAMİİ
14. Yüzyılda Kanuni Sultan Süleyman’ın Sancak Beyi olarak Manisa’da görev yaptığı sırada inşaatına başlanılan Sultan Camii ve Külliyesi, Kanuni Sultan Süleyman’ın annesi Hafsa Sultan adına yaptırılmıştır. Sade bir mimariye sahip iki minareli iki minareli cami medrese, sübyan mektebi, ve imarethaneden oluşan külliye 1522 yılında tamamlanmış darüşşifa ile hamam daha sonradan ilave edilmiştir. Sultan Camii Mesir Şenliklerinin kutlandığı ve macunun halka saçıldığı cami olarak ‘da ünlüdür.
Resim 4: Sultan Cami
Kaynak: http://www.manisamuftulugu.gov.tr/(02.05.2014)



 NE YENİR
 Et ve süt ürünleri de ana besinler olmakla beraber, Manisa mutfağının temelini sebze ve meyveler oluşturmaktadır. Bazı yemeklerle pide ve börek gibi hamur işlerinde sebzeler ve değişik bitkilerin et ile birlikte kullanıldığı görülür. Yine de yöre mutfağında zeytinyağlıların yeri başkadır. Manisa kebabı, şevketi bostan, enginar dolması, semizotu, yalancı sarma, börülce tarator, simit ekmeği, mantar tatlısı, zerde yörenin sevilen yemek ve tatlılarıdır. 
Manisa'dan bahsetmişken Manisa Tarzanı Ahmet Bedevi'yi anmamak olmazdı. Türkiye'nin bilinen ilk çevrecisiydi ve doğaya ve doğanın korunmasına birçok katkısı olmuştur. 
MANİSA TARZANI AHMET BEDEVİ
            Ağaç ve doğa sevgisinin önderi sayılan ve ,Türkiye'nin bilinen ilk çevrecisi Manisa Tarzanı Ahmet Bedevi'dir.
          Manisa ile bağlantısı, Türk ordusu ile beraber, Manisa'nın kurtuluşunda kente girmiş olmasıdır. O yıllarda kül yığını haline gelen Manisa'yı eski haline getirebilmek için, yaşamı boyunca Manisa'ya ve Spilios'a binlerce ağaç dikmiştir.
         Ahmet bedevi; tarzan esprisine uygun bir biçimde, yaz-kış siyah şort upuzun sakalı ile o efsanevi tarzan filmlerinin bir izdüşümü gibi yaşamıştır.
       Tarzan, simge bir isimdir. Bu gün dünyada çevreci hareket hız kazanıyor. Çünkü tropikal ormanlar tükenmek üzere. 60 yıl önce tropikal hareket bu denli hız kazanmamıştı. Doğa sevgisi, doğa ile haşır neşir olan Tarzan' ı filmlerden izlemekti. Ama o bir filmdi. Ahmet Bedevi gerçek bir tarzandı.
        Manisa'yı yeşillendiren tüm ulu ağaçları o dikti, dikilmesine öncülük etti. Dağda tek başına bir kulübede yaşamını sürdürdü. Ağaç kesenlerin korkulu rüyası oldu. Ağaç kesenlerin karşısına dikildi.
           Tarzan'ın Spil Dağı'ndaki kulübesine insanlar otuz dakikada yol alırken Tarzan bu yolu altı dakikada çıkıyor, üç dakikada iniyordu. Hem de her gün üç dört kez.
Resim 5: Manisa Tarzanı
Kaynak: http://www.atlantismanisa.com/(03.05.2014)

     MANİSA TARZANI AHMET BEDEVİ' den...
               "Yaşayışım gayet basittir. Yaz, kış , Topkale’deki kulübemde ve mağaramda yaşarım. Evim meyve ağaçlarıyla , çiçeklerle çevrilmiş cennet gibidir. Yazın yaş, kışın kuru meyveler yerim. Günde üç kez , buz gibi suyla yıkanırım. Vücudumu korumak için, kendi yaptığım bitkisel yağı sürünürüm. Eski ve yeni yazıyı bilirim. Türk müziğine hayranım. Sinemanın tutkunuyum. Zaten dertle gamı bunlarla unutuyorum. Gazete ve dergi elimden düşmez, hepsini alıp okurum."

               "Üzüntü, dağın üzerine gelip duran buluta benzer. Çok durunca yağmur olur, kar olur, yerleşir kalır. Başında üzüntüyü çok durdurmaya gelmez. Bulutu daha bulut halindeyken kovmak lazım. 

"Ahmet Bedevi bir çıplak, garip adamdır. Amma ölünce, ağaç sevgisi sembolü olacak, hangi idareci, ağaç kestirirse rüyasına girecek, boğazına sarılacağım. Bu memleketin yeşile, yeşilliğe, ağaca, çiçeğe ihtiyacı var. Bu sevgiyi yaşatın ne olur"

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder